4 Ağustos 2017 Cuma

100 Yıllık Hikaye

100 Yıl Önceki Güneş Tutulması Ekonomi Bilimini Nasıl Etkiledi?
Bundan yaklaşık 100 yıl önce yine bir güneş tutulması zamanıydı: 1919 yılı Mayıs ayı.   Sir Arthur Eddington önderliğinde bir grup bilimadamı o tarihlerdeki güneş tutulmasını izlemek için Afrika’nın güneyindeki Principe adalarına, Charles Davidson önderliğindeki başka bir grup bilimadamı da Brezilya’ya doğru İngiltere’den yola çıktılar.


Doktorasını aldıktan sonra iş bulamamış, bir süre patent ofisinde memur olarak çalışmış, buradaki boş zamanlarında uzay hakkında teoriler üretmiş bir akademisyen, o gün hâkim olan fizik teorisine çok aykırı bir şey söylüyordu: Buna göre ışık Güneş gibi çok büyük kütlelerin yanından geçerken, kütleye doğru bükülüyor, bize bükülerek geliyordu. Bunun anlamı şuydu: Yıldızlar aslında bizim onları gördüğümüz yerde değildi.
Bu bilimadamının iddialarının doğru ya da yanlış olduğunu görmenin en iyi yolu güneş tutulması zamanını beklemekti. Bilimadamının hesaplarına göre, yakında Güneş Boğa yıldız kümesi ile dünyanın arasına girecek ve yıldız kümesinden gelen ışıklar dünyaya bükülerek gelecekti. Güneş tutulması geçtiğinde ise bükülmeden gelecekti. Dolayısıyla, yıldız kümesinin hem Güneş tutulması esnasında hem de bir süre sonrasında fotoğraf çekilse, iki fotoğrafın karşılaştırılması bu teorinin doğru olup olmadığını ortaya çıkaracaktı. 




Teoriyi ortaya atan bilimadamının teorik hesaplamalarına göre iki görüntü arasında 1.7 arksaniyelik (1 arksaniye bir derecenin 3600’da biri) fark olmalıydı. Newton fiziğine göre ise bu tam bir saçmalıktı. Newton fiziğine göre ışığın düz hareket eden, herhangi bir kütleden etkilenmeyen bir yapısı vardı. Dolayısıyla, hangi yıldızın fotoğrafı ne zaman çekilirse çekilsin, yıldız aynı yerde görünmeliydi. Ne görüyorsak tam olarak yerli yerinde görüyorduk. 
Şimdi, dünyanın iki farklı yerinden iki farklı ölçümleme yapılacak ve bu bilimadamının iddiası test edilecekti. Güneş tutulması sona erdiğinde Avrupa’nın önemli fizikçileri nefesini tutmuş, Brezilya’dan ve Afrika’dan gelecek haberi bekliyordu. Yaklaşık 4-5 ay sonra Afrika’dan ilk haber geldiğinde bilim dünyası şoktaydı: İki görüntü arasında 1.61 arksaniye fark vardı. Gözler Brezilya’ya döndü. Birkaç gün sonra oradan da haber geldi: 1.98 arksaniye. Ölçüm hataları hesaba katıldığında bu bilimadamının dedikleri doğru çıkmıştı. Adam, oturduğu yerden uzayda olanları inanılmaz netlikte tahmin etmişti.
Ertesi gün The Times’ın manşeti şöyleydi: “Bilimde Devrim. Kâinatın Yeni Teorisi. Newton’un Fikirleri Çöpe Atılıyor”. Birkaç gün sonra haber, Amerika’ya ulaştığında New York Times da şöyle manşet atmayı tercih etmişti: “Einstein’ın teorisi galip geldi.” Evet o adam Einstein’dı.Einstein 1905 yılından itibaren rölativite teorisi üzerinde çalışıyor, ışığın Güneş gibi büyük cisimlerin yanından geçerken büküldüğü düşünüyordu. Ancak bunu ispat etmek için bizim bildiğimiz klasik (Öklit) geometrisi yeterli değildi. Çünkü bükülen bir şeyi anlamak için 3 boyutlu geometriye ihtiyaç vardı.
Einstein, üç boyutlu geometri bilgisine sahip değildi ama neye ihtiyacı olduğunu biliyordu. Dünyada bu işi bilen insanlar vardı ve aklında var olan teoriyi ispatlamak için onlara ulaşması gerekiyordu. Yaptı da. İşe, Alman matematikçi Gauss’un kitaplarını okumayla başladı. Sonra üç boyutlu geometrinin temellerini atan Bernhard Riemann’ın kitaplarından üç boyutlu geometriyi öğrendi. Başka bir matematikçi olan Grossmann’la yaptıkları çalışmalar sonucunda da büyük teorisini ortaya atmış oldu. Einsten’ın genel rölativite teorisi, o zamana kadar geçerli olan Newton fiziğini yerle bir etti. 
Bilimde matematik kullanmanın inanılmaz çok faydası vardır. Ancak onun da limitleri vardır. Meselâ, insan psikolojisini matematikle modellemek kolay olmaz. Çünkü insanın kendisi tutarlı değildir ki tutarlı bir şekilde modellensin.  
Matematiğin fiziğe yaptığı bu katkı o yıllarda birçok bilim dalını etkiledi. Herkes matematik kullanmanın büyüsüne kapıldı. Öyle ya, Einstein gibi bir fizikçi tüm fizik kurallarını matematik kullanarak altüst etmişti. Böyle bir devrim kimi etkilemez ki? Tabii ki ekonomiyi de etkiledi. Sonuçta, üretim, tüketim, harcama vs. hepsi rakamlarla ifade edilen değerlerdi. Ekonomide matematiğin kullanımı daha önceki yıllarda başlamış olsa da daha yoğun ve ağır kullanımı bu yıllara denk gelir. Einstein ve diğer başka büyük fizikçilerin matematiği kullanarak elde ettikleri başarı ekonomistleri de etkilemiş olacak ki, matematiksel modeller ekonomide yerini almaya bu yıllarda başladı. Ekonomide matematik kullanımına bir itirazım yok, tam tersine büyük faydası olduğunu düşünüyorum. Ancak bu matematikselleşme, beraberinde mekanik bir düşünce yapısını getirdi.
İnsanın rasyonel olduğu, tutarlı hareket ettiği gibi birçok varsayım ekonomik modellerde yer almaya başladı. Bunlarda bir tanesi dikkate değerdir mesela. Beklenen Fayda Teoremi. 1947’de ortaya atılan bu teoriye göre insanların tercihlerinin matematiksel karşılıkları vardır ve insanlar tercih yaparken, tercihlerini bu rakamlara (beklenen fayda) göre kıyaslar ve hangisinin beklenen faydası yüksekse onu tercih eder. Meselâ, okyanusta yüzmek veya evde ders çalışmak seçeneklerimiz olsun ve yüzmekten beklenen faydamız 40 birim, ders çalışmaktan beklenen faydamız 30 birim olsun. Bu durumda yüzmek bize daha çok fayda sağladığı için, yüzmeye karar veririz. Yani, insanlar geleceğe ait bir karar verirken, hep bir matematik hesabı yaptığı varsayılır. Önce tercihlerine olası riskleri de hesaba katarak bir matematiksel karşılık atayıp, sonra bunları kendi aralarında sıralayıp, en yüksek rakamı veren seçeneği tercih ederler. 
Evet bildiniz. Bu teoriyi ortaya atan iki kişiden birisi matematikçiydi: Von Neuman. Von Neuman, sıradan bir matematikçi değildi. İnanılmaz bir bilimadamıydı. Matematikten fiziğe, ekonomiden istatistiğe birçok bilimdalına önemli şeyler kazandırmıştı. Güçlü matematik altyapısıyla birçok alanda söz sahibiydi. Sonradan pişman oldu mu bilinmez ama atom bombasını hazırlayan bilim adamlarının arasında en önemli kişilerden biriydi. Projenin tıkandığı yerlerde, yaptığı matematiksel modellemelerle inanılmaz çözümler sunmuş ve atom bombasının yapımını sağlamıştı. Bir ekonomist olan Morgenstern ile kafa kafaya vererek (Einstein’e yardım eden Grossmann gibi) geliştirdiği bu teori de yakın zamana kadar ekonomide sıklıkla kullanıldı.
Image result for john von neumann
John Von Neumann ve IAS bilgisyarı (Kaynak: pinterest.com)
Her ne kadar kendi içerisinde tutarlı ve akla yatkın gibi dursa da normal hayatta bu hesabı kaç defa yaptığınızı ve kaç defa tutarlı davrandığınızı düşünürseniz, rasyonel insan varsayımının ne kadar geçerli olduğunu anlarsınız. Rasyonel insan düşüncesinin işe yaradığı birçok yer vardır, tamamen hata değildir. Ancak işe yaramadığı yerler olacağı da aşikardır. Bir insanın bazen hata yapacağı, bazen duygusal olacağı elhasıl, sürekli rasyonel davranmayacağı açıktır. Ancak bunun açıkça ilan edilmesi, insanın mekanik olmayan bir varlık olarak ele alınması için başka bir güneş tutulması gerekiyordu.



Bu yazı henüz yayınlanmamış olan yeni kitabımdan alıntıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dini Hatırlatmalar Ne Kadar İşe Yarar?

Duke Üniversitesi ekonomi hocalarından ve ABD’de en çok satanlar listesinde uzun süre kalan Predictably Irrational (Akıldışı ama Öngörül...