10 Ekim 2017 Salı

Ekonomiyi Daha İnsani Hale Getiren Adam

Orhan Erdem


“Sosyal bilimler bilim oldugu kadar sanattir da.” A. Young

Mahallemizde Saniye adında bir teyze vardı. Annemden duyduğuma göre bir gün bir doktor, Saniye teyzeden MR çektirmesini istemiş. İstenilen MR’ın masrafını SGK karşılamadığı için, ücreti cebinden vermesi gerekmiş. Azımsanmayacak kadar para verip MR’ı çektirmiş ve doktora götürmüş. Filme bakan doktor, kendisine hiçbir şeyi olmadığını her şeyin yolunda olduğunu ve üzülmemesi gerektiğini söylemiş. Saniye teyze, doktora şu cevabı vermiş: “Tüh, o kadar da para verdik, boşa gitti, hiçbir şey çıkmadı.”
Hepimiz sinemaya gitmişizdir. Seyrettiğimiz filmlerin bazıları iyi, bazıları ise kötü çıkmıştır. Peki, kötü bir filme denk geldiğiniz zaman ne yaparsınız? Hemen sinemadan çıkar mısınız, yoksa “O kadar para verdim, boşa gitmesin, sonuna kadar oturayım” mı dersiniz? Eğer siz de herkes gibiyseniz, çoğunlukla oturup filmin sonunu beklemek istemiş, muhtemelen de şöyle bir akıl yürütmüşsünüzdür: “O kadar para verdim, boşa gitmesin.” 
Bir de şu örneğe bakın: Varsayın ki bir bilgisayar faresi, mouse, almak için bir mağazaya gittiniz. 20TL’ye bir mouse beğenip ödemek için kasaya gittiniz ve sıraya girdiniz. Sırada beklerken önünüzdeki kişiyle muhabbete daldınız. Siz ona ne aldığını, o da size ne aldığını sordu. 20TL’ye mouse aldığınızı duyan bu kişi, size aynı mouse’un 100 metre ilerideki başka bir mağazada 15TL’ye satıldığını söyledi. 5TL kâr etmeniz söz konusu. Sıradan çıkıp diğer mağazaya gider misiniz? Bu soruya verdiğiniz cevabı aklınızda tutun. Hatta unutmamak için şuraya yazın: Evet mi? Hayır mı?
Cevap: ………………………………
Şimdi de şu senaryoya bakın: Varsayın ki, bir mağazada 2000TL’ye bir bilgisayar beğendiniz ve alacaksınız, kasaya kadar geldiniz ve ödeme sırasına girdiniz. Yine önünüzdeki kişi, aldığınız bilgisayarı görüp, size aynı bilgisayarın 100 metre ilerideki başka bir mağazada 1995 TL’ye satıldığını söyledi. Yine 5TL kâr etmeniz söz konusu. Öyleyse, aynı soruyu soralım: Sıradan çıkıp diğer mağazaya gider misiniz? Cevabınızı şuraya yazın: Evet mi? Hayır mı?
Cevap: …………………………..

Muhtemelen iki soruya verdiğiniz cevap aynı çıkmadı, değil mi? Hatta durun tahmin edeyim: Birinci soruya evet, ikinci soruya hayır dediniz. Bu soruları dünyanın çeşitli yerlerinde verdiğim finans derslerinde birçok milletten öğrencilerime sordum. Genel olarak cevap hep böyle çıktı. Birinci soru evet, ikinci soru hayır. Her defasında da birkaç öğrenci seçip sebebini sorup dinledim. Verilen cevaplara hiç yorum yapmadım ve tüm sınıfın dinlemesini istedim. 5-10 dakikalık bir müzakereden sonra öğrencilerimin çoğu verdikleri bu kararın saçma olduğunu, hiçbir açıklama yapmadan kabul etti.  
Davranışsal Ekonomi, klasik ekonominin aksine bu ve benzeri örneklerin istisna değil insanların sıkça yaptığı akıldışılıklar olduğunu söyler. 2017 Nobel Ekonomi ödülünü alan Richard Thaler, bu sorunları ilk tespit edenlerden. 1970 yılından beri klasik ekonomideki rasyonel, akıllıca ve tutarlı hareket eden, insan varsayımına sürekli karşı çıkmış ve insanların sıklıkla akıldışı davrandığını yaptığı deneylerle ortaya koymuştur. Bunlardan en bilinenlerinden bir tanesi de "batık maliyet" kavramı. Thaler "MisBehaving (Yanlış Davranışlar)" kitabında bir arkadaşının kızına aldığı yeni elbisenin hikayesini anlatır. Arkadaşı, 6 yaşındaki kızı Cindy okulda giysin diye bir elbise almıştır ama Cindy yeni elbiseyi giymek istemez ve eski elbiselerle okula gitmek ister. Arkadaşı da Cindy’ye her anne babanın dediği gibi: "O kadar para verdik, boşa gitmesin, neden giymiyorsun?" der. Aralarında anlaşamayınca komşuları Thaler`ı hakem seçerler. Thaler da arkadaşına bunun bir hata olduğunu anlatmayı dener. Giden gitmiştir. Elbiseye verilen parayı kurtarmanın bir yolu veya anlamı yoktur. Giyse de para gitti, giymese de. Kızı başka yeni bir elbise alınmasını istemiyorsa-ki istemiyor- bu durumda parayı kurtarmanın bir anlamı yoktur. Thaler`in tavsiyeleri pek ise yaramaz. 
İnsan o kadar enteresan bir varlık ki, bir konunun uzmanı olmak bile seni o konu hakkında hata yapmaktan kurtaramıyor. Nitekim Thaler de yıllar sonra benzer bir hataya düşer. Önceden parası verilmiş bir tatile, bu sefer de kendi kızı gitmek istemez. Çünkü bir arkadaşının yaş gününe denk gelir. Thaler da kızına aynı “o kadar para verdik, boşa gitmesi” cümlesini kurunca, küçük kızından bir ekonomist cevabı alır: “Batık maliyeti kurtarmanın bir anlamı yoktur. Giden gitmiştir.”
Thaler, bu isin sadece bireysel düzeyde kalmadığını bazen devletlerin de büyük karar hatalar yaptığını soyluyor. Mesela, kitabında ABD`nin Vietnam savaşını bu kadar uzun sürdürmesinin sebebini savaşa çok yatırım yapmış olması ve bu sebeple vazgeçememesi olduğundan bahsediyor.
Thaler birçok araştırmasını aile ziyaretlerden edindiği intibalarla yaptığını söylüyor. İnsanları anlamak için onlarla konuşmak gerektiğinden bahsediyor ve Adam Smith`in ekonomiyi anlamak için yaptığı iğne fabrikası ziyaretlerini örnek veriyor. Fildişi kulelerden insanların anlaşılamayacağını vurguluyor. O sebeple Thaler Nobel ödülünü aldığında bir arkadaşı onun için, "ekonomiyi daha da insani hale getirdi" dedi.
İnsanların akıldışılıkları hayatimizin her yerinde ancak ekonomi kitaplarında pek yer almıyor. Birisinin bunu bize göstermesi gerekiyordu. Teşekkürler Thaler...



9 Ekim 2017 Pazartesi

Davranışsal Ekonomi Nedir?


Orhan Erdem- Rockford University, IL

2017 Nobel ekonomi ödülü, davranışsal ekonomi alanında çalışmalarıyla bilinen University of Chicago'dan Prof. Richard Thaler'a verildi. Bu yazıda sizi davranışsal ekonomi hakkında biraz bilgilendirmek ve ilgilenenler için çeşitli okuma tavsiyelerinde bulunmak istiyorum.

Davranışsal Ekonomi, insanların normal olduğu varsayımı üzerine kuruludur. Diyeceksiniz ki bunu herkes bilmiyor mu? Öyle değil, açıklayayım: Klasik manada ekonomi, insanların rasyonel olduğunu varsayar. Yani insanlar bir karar verirken, hesap-kitap yaparlar, olası sonuçları en ince detayına kadar incelerler ve genellikle çok doğru ve tutarlı kararlar verirler. Bir örnek vereyim: Kredi kartları. Klasik ekonomiye göre, herkes kredi kartı alırken ne kadar geliri olduğunu bilir. Dolayısıyla kaç tane kredi kartı alması ve her ay ne kadar harcaması gerektiğini hesaplar ve ona göre hareket eder. Ancak, hepimiz biliyoruz ki, birçok insan bunu yapsa da ortalık binlerce bu hesabı yapmayan insanla doludur. Bu sebeple onbinlerce kredi kartı mağduru vardır ve yıllardır bu sorunu nasıl çözeceğimizi tartışırız. 

Davranışsal ekonomi, insanların normal olduğunu bazen doğru yapıp bazen hatalar yaptığını, bu sebeple ekonomik ve finansal kararlar alırken dikkatli davranmamız gerektiği söyler. Çok detaya girmeden ilgilenenler için başka bazı yazı, video ve kitap tavsiyesinde bulunmak istiyorum.

Önce, bu blogdaki yazılardan başlayabilirsiniz:

  1. Ne Kadar Rasyoneliz?
  2. Kararlarımızı Etkileyen Faktörler


Kitaplar
Konuyla ilgili Türkçe kaynak bulmak oldukça sıkıntılı ama tespit ettiğim, okuduğum ve tavsiye edeceğim kitaplar şunlar:

Başlangıç
  1. Akıldışı ama Öngörülebilir (Dan Ariely): Bu alanda Türkçeye çevrilmiş ilk kitap. Herkesin anlayacağı dilden “rasyonel düşünce nedir ve neden sorunludur?” üzerine hikayelerle dolu. Konuyla yeni ilgilenmeye başlıyorsanız, ilk önce Ariely’nin kitaplarından başlamalısınız.
  2. Dürüst Olmamanın Ardındaki Dürüst Gerçek (D. Ariely): Bu alanda en çok Türkçe kitap Ariely’ye ait. Hepsi birbirinden güzel ve dili akademik değil. Herkese göre yazılmış, anlaşılabilir bir kitap.
Orta seviye
  1. Boşa Gitmesin (Orhan Erdem): Konuyla ilgili yazılmış birkaç nadir Türkçe kitaptan bir tanesi. Konu hakkında bilgi sahibi değilseniz, okuyabileceğiniz bir kitap. Sadece ekonomi değil, davranış bilimlerine ait genel bir perspektif anlaşılabilir bir dille sunuluyor. Dünya tarihinin en zengin zaman diliminde yaşamamıza rağmen neden bu kadar borçluyuz? Neden kredi kartıyla normalden daha fazla harcama yaparız? gibi gunluk hayattan sorularin karsiligini bulabilirsiniz. 
  2. Bolluk Paradoksu (B. Schwartz): Seçim yapmak zorunda olduğumuz herşeyle ilgili seçenek bolluğu yaşıyoruz: Kıyafet, araba, telefon, iş, eş vs... Ancak bir psikolog olan Schwartz'a göre seçenek bolluğu bize fayda değil zarar getiriyor. Bu kadar çok seçenek insanlara zarar veriyorsa neden insanlar bazı seçenekleri ihmal ederek yoluna devam edemiyor? Cevabı bu kitapta.
Ileri düzey

  1. Hızlı ve Yavaş Düşünme (D.Kahneman): Amazon tarafından en çok satılan ama en az okunan kitap seçilmiş. Yazarı 2002 Nobel Ekonomi ödülü sahibi psikolog ve bu alandaki en çok referans verilen araştırmaların sahibi. Araştırmalarını bizzat kendisinden okuyabilirsiniz. Biraz ağır ama konu hakkında biraz bilgi sahibiyseniz okuyabileceğiniz en iyi kitap.
  2. Akıllı İnsanların Mantıksız Kararları (R. Thaler): Richard Thaler davranissal ekonominin kurucularindan kabul edilebilecek bir isim. Thaler, bu kitapta, davranissal ekonomiyi hatiralari ve yasamiyla birlestirmis. Gayet anlaşılır ve hikâye tadında okunabilir kitap. Daha önce Sunstein ile beraber yazdığı Nudge (Dürtme) adlı kitap web sitelerinde çokça tavsiye edilse de tavsiye edilecek derecede güzel ve okunabilir değil.
  3. Hayvansal Güdüler (G.Akerlof ve R.J. Shiller): Biraz akademik ama güzel bir kitap. Iki yazarı da Nobel sahibi. Ayrıca konuyla ilgili olarak benim de yazdığım bir kitap var, beğenebileceğinizi umuyorum. 

Videolar


1. Dan Ariely: Kararlarımızı Biz mi Veriyoruz? (Türkçe Altyazılı)


2. Daniel Kahneman: Kahneman aslında ekonomist değil, psikolog. Ama artık bildiğiniz gibi davranışsal ekonominin önemli bir parçası psikoloji.

Mutluluk ve Hafıza

Bulabildiğim bazı bloglar da şunlar, inceleyebilirsiniz:

1.  Davranissal İktisada Giriş
2.  Davranışsal İktisat Nedir?

4 Ağustos 2017 Cuma

100 Yıllık Hikaye

100 Yıl Önceki Güneş Tutulması Ekonomi Bilimini Nasıl Etkiledi?
Bundan yaklaşık 100 yıl önce yine bir güneş tutulması zamanıydı: 1919 yılı Mayıs ayı.   Sir Arthur Eddington önderliğinde bir grup bilimadamı o tarihlerdeki güneş tutulmasını izlemek için Afrika’nın güneyindeki Principe adalarına, Charles Davidson önderliğindeki başka bir grup bilimadamı da Brezilya’ya doğru İngiltere’den yola çıktılar.


Doktorasını aldıktan sonra iş bulamamış, bir süre patent ofisinde memur olarak çalışmış, buradaki boş zamanlarında uzay hakkında teoriler üretmiş bir akademisyen, o gün hâkim olan fizik teorisine çok aykırı bir şey söylüyordu: Buna göre ışık Güneş gibi çok büyük kütlelerin yanından geçerken, kütleye doğru bükülüyor, bize bükülerek geliyordu. Bunun anlamı şuydu: Yıldızlar aslında bizim onları gördüğümüz yerde değildi.
Bu bilimadamının iddialarının doğru ya da yanlış olduğunu görmenin en iyi yolu güneş tutulması zamanını beklemekti. Bilimadamının hesaplarına göre, yakında Güneş Boğa yıldız kümesi ile dünyanın arasına girecek ve yıldız kümesinden gelen ışıklar dünyaya bükülerek gelecekti. Güneş tutulması geçtiğinde ise bükülmeden gelecekti. Dolayısıyla, yıldız kümesinin hem Güneş tutulması esnasında hem de bir süre sonrasında fotoğraf çekilse, iki fotoğrafın karşılaştırılması bu teorinin doğru olup olmadığını ortaya çıkaracaktı. 




Teoriyi ortaya atan bilimadamının teorik hesaplamalarına göre iki görüntü arasında 1.7 arksaniyelik (1 arksaniye bir derecenin 3600’da biri) fark olmalıydı. Newton fiziğine göre ise bu tam bir saçmalıktı. Newton fiziğine göre ışığın düz hareket eden, herhangi bir kütleden etkilenmeyen bir yapısı vardı. Dolayısıyla, hangi yıldızın fotoğrafı ne zaman çekilirse çekilsin, yıldız aynı yerde görünmeliydi. Ne görüyorsak tam olarak yerli yerinde görüyorduk. 
Şimdi, dünyanın iki farklı yerinden iki farklı ölçümleme yapılacak ve bu bilimadamının iddiası test edilecekti. Güneş tutulması sona erdiğinde Avrupa’nın önemli fizikçileri nefesini tutmuş, Brezilya’dan ve Afrika’dan gelecek haberi bekliyordu. Yaklaşık 4-5 ay sonra Afrika’dan ilk haber geldiğinde bilim dünyası şoktaydı: İki görüntü arasında 1.61 arksaniye fark vardı. Gözler Brezilya’ya döndü. Birkaç gün sonra oradan da haber geldi: 1.98 arksaniye. Ölçüm hataları hesaba katıldığında bu bilimadamının dedikleri doğru çıkmıştı. Adam, oturduğu yerden uzayda olanları inanılmaz netlikte tahmin etmişti.
Ertesi gün The Times’ın manşeti şöyleydi: “Bilimde Devrim. Kâinatın Yeni Teorisi. Newton’un Fikirleri Çöpe Atılıyor”. Birkaç gün sonra haber, Amerika’ya ulaştığında New York Times da şöyle manşet atmayı tercih etmişti: “Einstein’ın teorisi galip geldi.” Evet o adam Einstein’dı.Einstein 1905 yılından itibaren rölativite teorisi üzerinde çalışıyor, ışığın Güneş gibi büyük cisimlerin yanından geçerken büküldüğü düşünüyordu. Ancak bunu ispat etmek için bizim bildiğimiz klasik (Öklit) geometrisi yeterli değildi. Çünkü bükülen bir şeyi anlamak için 3 boyutlu geometriye ihtiyaç vardı.
Einstein, üç boyutlu geometri bilgisine sahip değildi ama neye ihtiyacı olduğunu biliyordu. Dünyada bu işi bilen insanlar vardı ve aklında var olan teoriyi ispatlamak için onlara ulaşması gerekiyordu. Yaptı da. İşe, Alman matematikçi Gauss’un kitaplarını okumayla başladı. Sonra üç boyutlu geometrinin temellerini atan Bernhard Riemann’ın kitaplarından üç boyutlu geometriyi öğrendi. Başka bir matematikçi olan Grossmann’la yaptıkları çalışmalar sonucunda da büyük teorisini ortaya atmış oldu. Einsten’ın genel rölativite teorisi, o zamana kadar geçerli olan Newton fiziğini yerle bir etti. 
Bilimde matematik kullanmanın inanılmaz çok faydası vardır. Ancak onun da limitleri vardır. Meselâ, insan psikolojisini matematikle modellemek kolay olmaz. Çünkü insanın kendisi tutarlı değildir ki tutarlı bir şekilde modellensin.  
Matematiğin fiziğe yaptığı bu katkı o yıllarda birçok bilim dalını etkiledi. Herkes matematik kullanmanın büyüsüne kapıldı. Öyle ya, Einstein gibi bir fizikçi tüm fizik kurallarını matematik kullanarak altüst etmişti. Böyle bir devrim kimi etkilemez ki? Tabii ki ekonomiyi de etkiledi. Sonuçta, üretim, tüketim, harcama vs. hepsi rakamlarla ifade edilen değerlerdi. Ekonomide matematiğin kullanımı daha önceki yıllarda başlamış olsa da daha yoğun ve ağır kullanımı bu yıllara denk gelir. Einstein ve diğer başka büyük fizikçilerin matematiği kullanarak elde ettikleri başarı ekonomistleri de etkilemiş olacak ki, matematiksel modeller ekonomide yerini almaya bu yıllarda başladı. Ekonomide matematik kullanımına bir itirazım yok, tam tersine büyük faydası olduğunu düşünüyorum. Ancak bu matematikselleşme, beraberinde mekanik bir düşünce yapısını getirdi.
İnsanın rasyonel olduğu, tutarlı hareket ettiği gibi birçok varsayım ekonomik modellerde yer almaya başladı. Bunlarda bir tanesi dikkate değerdir mesela. Beklenen Fayda Teoremi. 1947’de ortaya atılan bu teoriye göre insanların tercihlerinin matematiksel karşılıkları vardır ve insanlar tercih yaparken, tercihlerini bu rakamlara (beklenen fayda) göre kıyaslar ve hangisinin beklenen faydası yüksekse onu tercih eder. Meselâ, okyanusta yüzmek veya evde ders çalışmak seçeneklerimiz olsun ve yüzmekten beklenen faydamız 40 birim, ders çalışmaktan beklenen faydamız 30 birim olsun. Bu durumda yüzmek bize daha çok fayda sağladığı için, yüzmeye karar veririz. Yani, insanlar geleceğe ait bir karar verirken, hep bir matematik hesabı yaptığı varsayılır. Önce tercihlerine olası riskleri de hesaba katarak bir matematiksel karşılık atayıp, sonra bunları kendi aralarında sıralayıp, en yüksek rakamı veren seçeneği tercih ederler. 
Evet bildiniz. Bu teoriyi ortaya atan iki kişiden birisi matematikçiydi: Von Neuman. Von Neuman, sıradan bir matematikçi değildi. İnanılmaz bir bilimadamıydı. Matematikten fiziğe, ekonomiden istatistiğe birçok bilimdalına önemli şeyler kazandırmıştı. Güçlü matematik altyapısıyla birçok alanda söz sahibiydi. Sonradan pişman oldu mu bilinmez ama atom bombasını hazırlayan bilim adamlarının arasında en önemli kişilerden biriydi. Projenin tıkandığı yerlerde, yaptığı matematiksel modellemelerle inanılmaz çözümler sunmuş ve atom bombasının yapımını sağlamıştı. Bir ekonomist olan Morgenstern ile kafa kafaya vererek (Einstein’e yardım eden Grossmann gibi) geliştirdiği bu teori de yakın zamana kadar ekonomide sıklıkla kullanıldı.
Image result for john von neumann
John Von Neumann ve IAS bilgisyarı (Kaynak: pinterest.com)
Her ne kadar kendi içerisinde tutarlı ve akla yatkın gibi dursa da normal hayatta bu hesabı kaç defa yaptığınızı ve kaç defa tutarlı davrandığınızı düşünürseniz, rasyonel insan varsayımının ne kadar geçerli olduğunu anlarsınız. Rasyonel insan düşüncesinin işe yaradığı birçok yer vardır, tamamen hata değildir. Ancak işe yaramadığı yerler olacağı da aşikardır. Bir insanın bazen hata yapacağı, bazen duygusal olacağı elhasıl, sürekli rasyonel davranmayacağı açıktır. Ancak bunun açıkça ilan edilmesi, insanın mekanik olmayan bir varlık olarak ele alınması için başka bir güneş tutulması gerekiyordu.



Bu yazı henüz yayınlanmamış olan yeni kitabımdan alıntıdır.

Dini Hatırlatmalar Ne Kadar İşe Yarar?

Duke Üniversitesi ekonomi hocalarından ve ABD’de en çok satanlar listesinde uzun süre kalan Predictably Irrational (Akıldışı ama Öngörül...