Birleşik Krallık'taki
seçim sonuçları tüm dünyayı şok etti. İngiliz sterlini son 35
yılın en düşük seviyesine düştü, borsalar çakıldı, merkez bankaları ne
yapacağını bilemez durumdalar vs.
Seçim sonrasında Google Trends'in yayınladığı bir rapora göre ise seçimlerden sonra Google'da en çok aranan sorular şunlar:
En çok aranan ikinci sorunun " Avrupa Birliği (AB) nedir?" sorusu olduğunu söyleyip yorumu size bırakıyorum. Duygusallık (ve belki biraz milliyetçilik) ile ekonominin kavgası olarak görülen bu referandumda görünen o ki duygusallık kazandı. ABD'de seçim öncesinde de benzer bir duygusallık/popülizm aldı gidiyor. Şimdi birçok Amerikalı'nın korkusu ABD'deki seçimleri popülist ve milliyetçi görüşleriyle bilinen Trump'ın kazanması.
B. Krallıkta'ki seçim sonuçları tüm dünyada öyle şaşkınlığa sebep oldu ki, insan kendine şu soruları sormadan edemiyor?
3. Milyonların katıldığı seçimler manipüle edilebilir mi?
Uzatmadan, bu konu üzerine eski bir yazımı (Ben Bilmem Beynim Bilir adlı kitaptan) burada ilginize sunuyorum:
Seçim sonrasında Google Trends'in yayınladığı bir rapora göre ise seçimlerden sonra Google'da en çok aranan sorular şunlar:
En çok aranan ikinci sorunun " Avrupa Birliği (AB) nedir?" sorusu olduğunu söyleyip yorumu size bırakıyorum. Duygusallık (ve belki biraz milliyetçilik) ile ekonominin kavgası olarak görülen bu referandumda görünen o ki duygusallık kazandı. ABD'de seçim öncesinde de benzer bir duygusallık/popülizm aldı gidiyor. Şimdi birçok Amerikalı'nın korkusu ABD'deki seçimleri popülist ve milliyetçi görüşleriyle bilinen Trump'ın kazanması.
B. Krallıkta'ki seçim sonuçları tüm dünyada öyle şaşkınlığa sebep oldu ki, insan kendine şu soruları sormadan edemiyor?
1. Oy vermek rasyonel olmamasına rağmen insanlar niye oy verir?
2. Her zaman istediğimiz kişiyi/partiyi mi
seçeriz?3. Milyonların katıldığı seçimler manipüle edilebilir mi?
Oy vermek dünyanın en irrasyonel davranışlarından biridir.
Düşünsenize evden çıkıyorsunuz,
oy verme mahaline -ki bu genelde okul oluyor- gidiyorsunuz, oy pusulasında (eğer yanınızdaysa tabi)
yazılı olan sınıfı katları
gezerek arayıp, bulup orada sıraya giriyorsunuz. Eğer şanlıysanız birisiyle
tartışmadan sıranız geliyor ve içeri girip oy verip geri dönüyorsunuz.
En iyi ihtimalle 1 saat. Ne için? Oy verdiğiniz adayın veya partinin seçilmesi için. Peki, oyunuzun
gerçekten ise yarayıp yaramadığını düşündünüz mü
hiç? Sizin oyunuz, neyi ne kadar değiştiriyor? Düşünseniz
iyi olur çünkü sizin oyunuzun matematiksel olarak neredeyse hiçbir önemi yoktur.
Bir örnek verelim:
Sadece Ahmet ve Mehmet diye iki aday ve Türkiye’de olduğu gibi yaklaşık 40 milyon seçmen olsun. Sizin oyunuzun işe yaraması
yani belirleyici olması için oyların
adaylar arasında eşit dağılması ve sizin
oyunuzun adayı belirleme ihtimalinin olması gerekir. Böyle bir durumda, yani oyların
eşit dağıldığı bir durumda Ahmet’e oy verirseniz
Ahmet, Mehmet’e oy verirseniz Mehmet seçilir. Yukarıda anlatıldığı gibi 40 milyon seçmende oyların eşit dağılma ihtimali ise 0,0001’dir. Yani, sizin oyunuzun
işe yarama ihtimali tam olarak onbinde birdir. Yok denecek kadar az. Matematik kitaplarında
bu sonuç ihmal edilir ve sıfır denip geçilir.
Türkiye’de resmi
raporlara göre 2013 yılında trafik kazalarında ölen veya yaralananların 300 bin
kişi olduğu düşünülürse, oy vermeye giderken bir trafik kazası geçirme olasılığınız,
seçim sonucunu etkileme olasılığınızdan daha yüksektir. Oy vermenin altında rasyonel olmayan başka sebepler olmalıdır. Bunların
neler olduğunu bir sonraki bölümde değineceğiz.
O veya bu nedenle
oy veririz. Buna kimsenin itirazı yok ancak
oy vermenin rasyonel olmadığı aşikâr. Hatta bu, birçok sosyal bilimcinin üzerinde
çok konuştuğu ve tartıştığı mevzulardan
biri olagelmiştir. Bu konu, sistemler ve sistemlerin düzgün
işlemesi açısından ülkeler için de önemli bir konu olmuş
ve insanların oy vermeye motive etmek için çeşitli
politikalar üretilmiştir. Bu amaçla birçok ülkede seçim katılımlarını artırmak için değişik yollara
başvurulmaktadır.
Bunların bazısı cezai müeyyidelere başvurmayı yeğlerken bazıları ise teşvik
edici politikalarla katılımı artırmaya çalışmaktadır. Örneğin, Türkiye, Yunanistan, Şili ve Avustralya gibi ülkelerde seçime katılmamak bir para cezasını gerektirirken,
İtalya’da seçime katılanların ulaşım maliyetlerinin bir kısmı karşılanarak insanlar bir nevi teşvik edilmektedir.[i]
Politikacılar ise daha başka yollar denemektedirler: İnsanları
oy vermeye itici konularda provoke etmek veya tahrik etmek. Herhangi basit bir konunun
siyasiler arasındaki tartışması vatan hainliği suçlamasıyla
bitebilir. Vatan hainliği, ülkenin bölünmez bütünlüğü, rejimin yapıtaşları gibi kavramlar çok sık tahrik amacıyla kullanılır. Çünkü müşterisi
çoktur. 2-3 bin kişiyi değil milyonları aynı anda tahrik
eder. Bu kitabın değişik bölümlerinde de anlatıldığı gibi insanlar
tahrik altında mantıklı düşünmezler
beyinleri otomatik hareket eder. İnsan beyni
bu tür durumlarda otomatik kararları alan bölgelerini
kullanarak düşünmeden karar verirler. Yani en kolay seçenek
neyse ona yönlenirler. Vatanın korunması akla çok yatkın ve düşünülmemesi
gereken bir kavram olduğu için insan beyinleri bu konuda kandırmak çok kolaydır. Beyni de rahatlatır. Düşünmeye gerek bırakmadan insanların karar almasını kolaylaştırır. Zaten beynimizin
de işine gelir. Futbol kulübü yöneticileri de bunu sıklıkla yaparlar.
Mesela, “Futbol Federasyonu Başkanı’nın karşı takımı tuttuğu” çok basit, müşterisi çok olan ve beyni yormayan bir argümandır. Hiç kimse bir Federasyon Başkanı’nın herhangi bir takıma karşı niye önyargılı olması gerektiğini
düşünmez. Taraflı bir Federasyon Başkanı beyni o
kadar rahatlatan bir argümandır ki inanamazsınız. Onlarca
garip ve anlaşılmaz olayı
anlaşılır hale getirir:
Hakem hataları (Federasyon her maça taraflı hakem atar), saha kapama gibi cezaları (takımın hiçbir
suçu yoktur, Başkan o takıma
takmıştır) vs. Bütün
bu argümanlara inanan kitleler futbol maçlarında hayatta
yapmayacakları çılgınlıkları, taşkınlıkları yapıyorlar. Çünkü
bu kadar tahrike kapılmış beyinlerin
mantıklı iş yapmaları
pek mümkün değildir.
[i]
Aleskerov vd.s 29.
Bu yazı “Ben Bilmem
Beynim Bilir” adlı kitaptan alınmıştır. (Mediacat Yayınları, 2. Baskı; s. 207)